Zor olanı yapmak…

Dün gazetecilerin evine misafir olan Yüksel Yeşilova ve ailesi objektifler karşısındaydı. Heyecan dozu yüksek ve kritik bir toplantıydı. Toplantıdan Yüksel Hoca’nın mağdur, ağabeyinin ise ‘içine şeytan kaçmış bir yazar’ olduğu ortaya çıktı..

Evet, yanlış duymadınız.. Murat Yeşilova’nın tek işi yazmakmış.. Adam işi gücü bırakmış öz kardeşinin kaderini yazmak için and içmiş. Adamın iki yazı stili var. Biri pornografik diğeri ise resmi yazılar… Kendi yalanlarına inanmış ve sapkın hayal dünyasına kendi ailesini de dahil etmiş bir adamın yarattığı bir skandalı konuşuyormuşuz günlerdir. Ne yazık…

Toplantının bence en anlamlı cümlesi Yeşilova’nın eşinden geldi. Eşi ‘ Biz kocamı aklamaya gelmedik o zaten aklanmış bir kişidir’ dedi. Dile kolay 623 tane dava.. İçinde tecavüzünden tutun uyuşturucu ve kadın ticaretine kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Yani iddialara bakarsan Yüksel Yeşilova tam bir suç makinesi. Hatta branşlaşmaya bile gerek duymamış Yüksel Hoca, başlamışken hepsinin tadını alayım demiş. Murat efendiye göre de suç genetik kodlar taşıyormuş. Yani sadece Yüksel Yeşilova değil annesi, babası, ,diğer ağabeyi hatta eşi bile bu şebekenin birer parçasıymış. Deyim yerindeyse Yeşilova ailesi tam bir suç örgütü ailenin en büyük oğluna göre…

Ben bu olaydan sonra ülkemizde adli yargının neden bu kadar ağır işlediğini artık daha iyi anlıyorum. Şu Murat Yeşilova denilen adamdan ülkede birkaç tane daha varsa yeter de artar adli mercilere.. Bu adamı emniyeti ve yargıyı suistimal etmekten bile alıkoyabilirsin yaptığı 623 şikayetle..

Bir de yetmezmiş gibi bu olayın bir de futbol mahkemesi tarafı var tabi.. Sahada bıçaklanan bir futbol adamına, futbolun içinden gelenlerin yaptığı linç girişiminden söz ediyorum. Yine söylüyorum Yeşilova’nın o programa katılmasında kendi ve kendi dışında her kimin payı varsa yapılan büyük hatadır. Fakat gözlerden kaçırılmaması gereken önemli bir husus, o programa, yaşanan saldırı dışında ilginç bilgiler aktarılmıştır. Özellikle Erman Toroğlu’nun konuşmasına ‘Sen MİY’yi nerden buldun?’ ‘Kim aracı oldu?’ ‘Onlar mı seni buldu ?’ gibi sorularla başlaması, hazır Yeşilova bu duruma düşmüşken ‘onu yemenin tam fırsatı’ mantığını doğurmuştur... Bunu da hem ‘hemşehri’ hem ‘ünlü’ hem de ‘maço’ tavırlı birine yaptırmak en akılcı yol olsa gerekti. Bu zatı muhteremler programda kendileri yetmezmiş gibi bir de TÜFAD Başkanını da madara ettiler. ‘Çok severiz , çok düzgün adamdır’ deyip canlı yayına bağladıkları İsmail Dilber’e Yüksel Yeşilova’nın derneğe üye olup olmadığını sordular. Dilber de Yeşilova’nın üyeliği konusunda olumsuz yanıt verdi canlı yayında.. Ama basın toplantısında Yeşilova’nın elinde, Adana maçından sonra kendisine gönderilen TÜFAD’ın üyelik kartı geziyordu.

Yüksel Yeşilova hem statta hem de kurtlar sofrasında aldığı yaraları yaptığı basın toplantısında sarmasını bildi. Zaten aklanmış olarak geldiği salondan, şeytani bir ağabeyin rahmani bir kardeşi olarak çıktı ve gitti. Şimdi herkes bu gidişin yönünü ve MİY Yönetiminin alacağı kararı merakla bekliyor.

Eğer Yeşilova ile devam edilirse MİY’nin her zamankinden daha fazla güçlü ve dayanıklı olması gerekiyor. Çamur atılmış ve maalesef izi kalmış bir teknik direktörle yola devam etmek hem marjinal hem de kudretli bir camianın işidir. Bu camianın içinde yer alan yönetim, futbolcular, taraftarlar ve spor basını kayıtsız-şartsız, iyi günde-kötü günde Teknik Direktörünün arkasında duracaksa, yola devam kararı doğru bir tercih olacaktır. Eğer bir mağlubiyetle eski defterler açılacaksa, şimdiden o defteri kapatmak hem hoca hem de MİY için en sağlıklısıdır.

Şimdi önümüzde kaybetmek ve kazanmak adına iki seçenek var..
Ya kolayı seçip Yeşilova’yı tarih sayfasına gömeceğiz…
Ya da zor olanı yapıp, ona tarih yazması için bir fırsat vereceğiz…
Sizi bilmem ama ben zoru severim…